40
41
37
38
39
35
36
33
34
31
32
29
30
26
27
28
25
23
24
21
22
19
20
17
18
14
15
16
11
12
13
08
09
10
05
06
07
04
03
02
01
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri
Galeri

İnsanlar, kil adı verilen, yoğrularak biçimlendirilebilen ve daha sonra bu biçimini kaybetmeden kalabilen özel bir cins toprağın niteliğini, Üst Paleolitik Çağ’da yani günümüzden 35 bin yıl önce biliyordu. İnsanların bir milyon yılı aşkın avcı-toplayıcı ve göçebe yaşamından sonra tarım yapmaya, hayvanı evcilleştirmeye ve sabit köyler kurmaya Neolitik Çağ ile başlamışlardır. Bu dönem kilden kap kacak yapımı ile yerleşik yaşam sürecinde insan yaşamına giren diğer faktörlere göre çanak çömleksiz ve çanak çömlekli olmak üzere iki bölümde incelenmektedir. Kil, çanak çömleksiz Neolitik Çağ’da yoğun olarak mimaride yani ev tabanları, duvar sıvası, harç, dam örtüsü, ocak kenarı gibi değişik şekillerde kullanılmıştır. Kilin kuruduğu zaman şeklini koruduğunu ve geçirimsiz olduğunu anlayan insanlar, M.Ö. 9 binden itibaren hasır yada kamışlardan yaptıkları sepetlerin yüzeylerini kille sıvayarak önce geçirimsiz depo kapları, hemen ardından yine aynı yöntemle örerek yaptıkları ambarları kille kaplamaya başlamışlardır. Bu dönemde kilin yeni bir kullanım alanı daha ortaya çıkar, elle biçimlendirilerek güneşte kurutulan kil, yapı malzemesi olarak değerlendirilmiştir. Kerpiç adı verilen bu uygulama, kilin geniş yüzeyler halinde hazırlanıp tahta kalıplarla kesilerek güneşte kurutulmasıyla seri üretilir hale getirilmiştir. Neolitik Çağ insanları güneşte kurutularak sertleştirilen kilin ateşte pişirildiği zaman daha da sağlamlaştığı ve kalıcı duruma geldiğini de biliyordu. Bu dönem insanının tarım ve hayvancılıktan sonraki en büyük aşamalarından birisi de, kili şekillendirip yüksek ısıda pişirerek fiziksel değişikliğe uğratıp çanak-çömlek haline getirmesidir. M.Ö.7 bin yıllarında kilin kap kacak yapımı için kullanılması, bu gün çömlekçilik adı verilen uygulamanın da başlangıcıdır. Kilin taştan daha kolay biçimlenmesi, maden v.b. hammaddelerden daha kolay bulunması, diğerlerinin aksine, pişmiş topraktan kapların en küçük yerleşim yerinde bile kullanılmasına olanak sağlamıştır.

Kentleşme sürecine giden toplulukların yeni geliştirdikleri ekonomik düzenin gereği “ekonomik çıkar bölgesi oluşturmak” dünya tarihinde ilk kez Kalkolitik Çağ’da (M.Ö.5000-3000) gerçekleşmiştir. Bu dönem geniş anlamıyla kent devlet ekonomisinin temellerinin atıldığı, yönetici sınıfın ve bürokrasinin organize ticaretin ve olasılıkla “organize kavga” olarak adlandırılabilecek olan savaşların ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu dönem çanak çömlekçiliği bir önceki dönem seramiğinin devamı niteliğinde olup, daha gelişmiş biçimdedir.

Seri olarak standart biçime sahip kapları üretme gereksinimi, kentleşme sürecine paralel olarak gelişmiştir. Bunun ilk aşamalarında biçimlendirme işleminde “yavaş dönen çark” ya da “Turnet” adı verilen ve kendi ekseni etrafında yavaş da olsa dönebilen bir altlık kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, Kalkolitik Çağ’ın sonlarına doğru M.Ö.3200 yıllarında hızlı dönen çömlekçi çarkının Mezopotamya’da ortaya çıktığı görülür. Çark kullanılıncaya kadar kap kacak yapımı, kabı kullanacak kadınların bir uğraşısı iken bir zanaat haline gelen çarkta seramik yapımı, erkek uğraşısı haline döner.

Kalkolitik Çağ’ın sonlarına doğru başlayan bölgelerarası ilişkilerin sonucunda maden ticaretinin önem kazanmasıyla Anadolu, Tunç Çağlarına girer. Bu dönemin sonlarında Anadolu’nun kuzeyi ile Orta Karadeniz Bölgesinde, Kalkolitik dönemde başlayan gelişmenin devamı olarak çanak çömlekte bir çok ortak özellik görülür. Tunç Çağı’nın ilk evresine geçiş olan M.Ö.3200-3000 yıllarında kültür bölgeleri oluşmaya başlar. Eski Tunç Çağı’nda en karakteristik çanak çömlek biçimi olan ve Hitit döneminde de gelişerek devam eden gaga ağızlı testi, fincan ve maşrapaların ilk örnekleri ortaya çıkar.

Bu Çağ’da (M.Ö.3000-2000) Anadolu’nun bugün için bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi” idi. Bu dönemde Çorum’un da bağlı olduğu kültür bölgesinin, şehir devletleri şeklinde bir yönetim sistemine sahip olduğu ve zengin doğal kaynaklarının bulunduğu, Mezopotamya’daki çivi yazılı efsanevi metinlerden bilinmektedir. M.Ö.2000’den itibaren Anadolu’ya girmeye başlayan Hititler de yeni yurtlarından bahsederken “Hatti Ülkesi” ismini kullanmışlardır. Hititler bu dönemde küçük gruplar halinde Anadolu’ya girmeye başladıkları zaman kendilerini yüksek Hatti kültürü içinde buldular.

Hitit çanak çömlekçiliğinin öncüleri, Hititlerin bir devlet olarak ortaya çıkışından çok önceki yüzyıllarda, M.Ö. 2. bin yıla geçiş sürecinde “Çekirdek Bölge” olarak tanımlanan Kızılırmak’ın çevirdiği bölge ve çevresinde görülür. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın özellikle orta Anadolu’da oluşturduğu çok renkli yüksek sanat geleneği Hitit çömlekçiliğini de etkilemiştir.

Kile şekil vermede ustalık ve beceri sahibi olduklarını, bize kadar ulaşan pişmiş toprak ürünleriyle kanıtlayan Hitit çömlekçilerinin de, diğer sanat dallarında olduğu gibi, saraya yada tapınaklara bağlı personel arasında yer aldığı  yazılı kaynaklardan bilinmektedir.

Kendi içerisinde üç dönemde incelenen Hitit Uygarlığı’nın Eski Hitit Dönemi’nin çanak çömlek ustaları bir önceki çağın çanak çömlek biçimlerine sadık kalmışlarsa da, yaratıcı dürtüleriyle son derece göz alıcı formlar üretmiş, böylece Hitit Uygarlığı’nın en dikkat çekici buluntularını oluşturmuşlardır. Kaplar genellikle çark yapımı olup, parlak devetüyü ve kırmızının tonlarındadır. Kap formları arasında en çok rastlanan gaga ağızlı testilerle birlikte, matara, fincan ve çaydanlıklardır. Günlük işlerde ve kültte kullanılan kaplar birbirinden kolayca ayrılmaktadır. Kült kapları arasında yer alan gaga ağızlı testilerin yanısıra kabartmalı vazolar, boğa heykelleri, tanrı ve tanrıça heykelcikleri dinsel objeler koleksiyonunu oluşturmaktadır. Dini, krali olan Hitit görsel sanatının konuları arasında çok önemli yeri olan kült törenlerinin, kil vazolar üzerine tasvir edilmiş ilk örnekleri bu dönemin karakteristiğidir. Bitik(Ankara), İnandık(Çankırı), Alişar(Yozgat), Eskiyapar, Hattuşa-Boğazköy ve Hüseyindede(Çorum) gibi yerleşmelerde bulunan bu seçkin kapların “Çekirdek Bölge” içinde bazı atölyelerde üretilerek, dağıtımının yapıldığına ilişkin görüşler vardır. Bu vazolar üzerindeki konuların dinsel otoritenin direktifi doğrultusunda uygulandığına hiç şüphe yoktur. Bitik ve İnandık kabartmalı vazoları üzerine “Kutsal Evlenme” sahnesi konu edilmiştir. Hüseyindede küçük kabartmalı vazosundaki tek friz üzerinde ise bu güne kadar Hitit sanatında hiç görülmemiş, arkeoloji literatüründe, Ege’de bilinen eserlerle boğa üzerinden atlama olarak tanımlanan sahnelerin benzeri bulunmaktadır.

Eski Hitit Çağı’nı takip eden Orta Hitit Çağı’nda Hitit İmparatorluğu’nun daha geç döneminde de (M.Ö.14-13.yüzyıl) sürüp gidecek, kalite ve biçim çeşitliliği açısından belirgin bir gerileme başlar. Başlangıçta, “madeni kapları” andıran testi çeşitleri gibi el zanaatları açısından en üst düzeydeki örnekler, Hitit çanak çömlek sanatına damgasını vurmuşken, M.Ö.15.yüzyıldan itibaren biçimlerde giderek yalınlaşmanın yanı sıra kabalaşma ve tüm yelpazede standartlaşma görülür. İmparatorluk Çağı’nın sonlarına doğru  artık her yerde kaba hamurlu seri üretimler egemen olmuştur.

Anadolu’nun geniş bir alanına dağılan bu çanak çömleğin ortaya koyduğu benzerlik, dikkat çekicidir. Aynı kap tipleri ülkenin hemen her bölgesinde görülür. Kendine has ögeleri yansıtan bu çanak çömleğin yayılımı, politik durumu da gösterir.  Tek istisna Kuzey Suriye ve Kıbrıs’tır. Bu bölgeler değişik dönemlerde Hitit egemenliği altına girmişlerse de, kendi çanak çömlek geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır. Hititler’in merkezi sayılan  Orta Anadolu’daki bilinen bütün yerleşmelerde, M.Ö.15-13.yüzyıla kadar süren dönem içinde izlenen çanak çömlek, bir bütünlük sergiler. Üniter devletin yaratılması ve ekonomik yaşamın değişik kollarının merkezin güdümünde oluşu, sadece çanak çömleğin geniş bir bölgede benzeşmesiyle yetinmeyip, büyük olasılıkla, repertuarda standartlaşmaya ve kap biçimlerinin giderek basitleşmesi eğilimine de ivme kazandırmıştır.    

Pişmiş toprağın en önemli özelliği 400 derecenin üzerinde bir sıcaklıkta pişirildikten sonra, artık eski plastik kil haline dönüştürülememesi, bir başka deyişle, kırıldıktan sonra tekrar kullanılamaması ve böylece yok olmayan çöp olarak günümüze değin kalabilmesidir.

Bu nedenlerle pişmiş toprak kaplar, arkeolojik araştırmalarda en yoğun ve yaygın olarak bulunan en eski teknoloji ürünüdür. Hamurunun yapısı, pişirilme ve biçimlendirme teknikleri, kap biçimleri ve yüzey görünümleri incelendiğinde, kullanıldıkları devir toplumlarının gereksinimlerini, ulaştıkları teknolojik aşamaları, zevklerini, farklı toplumların birbirleriyle olan ilişkilerini, sosyal yapılaşmalarını, hatta etnik farklılıklarını, bu toplumların yaşadıkları bölgeyi ve yaşam süreçlerini ortaya koyan önemli ipuçlarıdır.